-
2024
-
2023
-
2022
-
2021
-
2020
-
2019
-
2018
-
2017
-
2016
-
2015
-
2014
-
2013
-
2012
-
2011
-
2010
-
2009
-
2008
-
2007
-
2006
-
2005
-
2004
-
2003
-
2002
-
2001
-
2000
-
1999
-
1998
-
1997
-
1996
- 1995
-
1994
-
1993
-
1992
-
1991
-
1990
-
1989
-
1988
-
1987
-
1986
-
1985
-
1984
-
1983
-
1982
-
1981
-
1980
-
1979
-
1978
-
1977
-
1976
-
1975
-
1974
-
1973
-
1972
-
1971
-
1970
-
1969
-
1968
-
1966
-
1964
-
1963
-
1961
-
1959
-
1958
-
1955
-
1954
-
1953
-
1952
-
1951
-
1950
-
1949
-
1948
-
1947
Öz: Türkiye`nin jeolojik evriminde Gondvana Karası (Süperkıta) kuzeyindeki adayayı oluşumu (800-625 my.) başlangıç evresi olarak kabul edilmiştir. Süperkıta`nın riftleşmesi, riftleşme sonucu parçalanması (625-555 my.) Gondvana Karası kuzeyinden, Anadolu Mikrokıtası`nın çekirdeği olarak kabul edilen, Pan-Afrikan Temel`e ait fragmentin ayrılması ile sonuçlanmıştır. Kenar Havza(yay-ardı havza) birimlerinde sin-orojenik çökelme (550-500 my.), Orojenik Metamorfizma (-500 my.), Anadolu Mikrokıtası`nın yükselimi (500-470 my.) ve çarpışma granitoyidlerinin sokulumu (470-450 my.) jeolojik evrimin en önemli süreçleridir. Gondvana Karası`nda buzullanma (450 my.), Toridya yükselimi (440 my.), buzul konglomeralarının oluşum ve buzul sonrası transgresyon(440-420 my.) ve Anadolu Karbonat Platformuna geçiş (400 my.) Erken Paleozoyik sonundaki diğer önemli jeolojik olaylardır.
Öz: Gümüşler yöresinde iki tip cevherleşme ayırdedilir: 1) Sb±Hg±W damarları ve onlara eşlik eden ornatma şeklindeki Ba-Sb cevherleşmeleri, 2) breşik zonlarda saçınım ve damarcıklar halinde görülen Hg±Sb oluşukları. Damar tipi cevherleşmeler genellikle D-B doğrultulu ve kuzeye eğimli faylar boyunca mermerler ve gnayslar içinde ve nadiren de mermer-gnays dokanaklarında bulunurlar. Damarlara eşlik eden ornatma zonları, kırık zonları ve KD ya eğimli faylar boyunca mermerler içinde ve mermer-gnays dokanaklarında gelişirler. Bu zonlar yapısal olarak Sb±Hg±W damarlarının üzerinde bulunur. Gümüşler yöresi cevherleşmeleri, şelit, barit, antimonu, zinober, Sb-sülfotuzlar ve altından oluşan kompleks bir mineralojik bileşime sahiptir. Mehmetler Yurdu Sivrisi Tepe cevherleşmesinde 37.3 ppm e kadar ulaşan altın, zinober oluşum safhasına eşlik eder ve yerel olarak yüzeye yakın zonlarda oluşur. Altınca zengin zonlar, bu zonların boyutlarının küçüklüğü nedeniyle ekonomik değildirler. Gümüşler yöresi cevherleşmelerinde en yaygın alterasyon tipi silisleşme olup, dolomitleşme, kaolinleşme, serizitleşme, kloritleşme, turmalinleşıne ve epidotlaşma buna eşlik eder. Rasih-lhsan zuhuru, bazıları altere olmuş ve Sb±Hg±W damarlarınca kesilmiş olan Senomaniyen yaşlı aplit-mikropegmatit dayklarıyla yakın bir ilişki gösterir. Buna göre cevherleşmenin yaşı Senomaniyen sonrasıdır. Bu yakın ilişki Mehmetler Yurdu Sivrisi Tepe zuhurunda da görülür. Bu zuhurda yüksek altın değerleri, breşleşmiş felsik daykların bulunduğu zonlardan elde edilmiştir, iki zuhurda da izlenen cevherleşmeyle dayklar arasındaki bu yakın ilişki, Gümüşler yöresindeki cevherleşmelerin jenetik olarak mağmatizma sonrası sıvılara bağlı olduğunu gösterebilir.
Öz: Marmara Denizi dip sedimanlarında demirin kararsız formları %50 civarında olup baskın tür Fe+2 dir. Sığ ortamlarda Fe+2 , derin ortamlarda ise Fe + 3 baskın tür olarak izlenilir. Marmara Denizi`nde 480 metreye kadar genellikle oksik sedimanlar derinde, anoksik sedimanlar sığ alanlarda bulunmaktadır. Bu durum; Marmara Denizi dip sedimanlarındaki oksidasyon koşullarının Karadeniz`in tersine olduğunu göstermektedir. Sığ deniz sedimanlarındaki indirgen özellik, esas olarak ortamdaki yüksek sedimantasyon nedeniyle sedimanla deniz suyunun oksitlenmeye yetecek etkileşim zamanını bulamamasından kaynaklanmaktadır. Sığ su sedimanlarındaki indirgenme işlemleri hem antropojenik yüklerle hem de kıyısal alandaki farklı kökene sahip yüksek orandaki organik madde dekompozisyonu ile ilişkili olmalıdır. Derinlere doğru Fe değerinin azalmayışı tersine artışının nedeni ortamdaki düşük sedimantasyon oranı ve Ege Denizi`den gelen dip su akıntısıdır. Düşük sedimantasyon oranına sahip görece derin ortam sedimanları, devam eden dip akıntılarıyla uzun süreli sediman deniz suyu etkileşimine maruz kalmakta ve oksitlenebilmektedir. Genellikle derine doğru (110-380 m.) izlenilen Fe+3 den oluşma oksidik düzey ağır metallerin dip sedimanlarında tutulmasına, sığa doğru (25-110 m.) baskın olan indirgen koşullar ise sedimandan ağır metallerin çözünmesine ve deniz suyuna boşalmasına olanak vermektedir. Demirin kararsız formlarının organik maddeyle zayıf pozitif korelasyon göstermesi, dip sedimanlarmdaki demirin önemli ölçüde teknojenik kökenli olduğunu gösterir. Demir ile birlikte pozitif korelasyona sahip Pb, Zn, Ni, Cu değerlerinin sediman üst düzeylerindeki artışları kısmen diyajenetik göçler, kısmen de teknojenik antropojenik kirlenmeyle ilişkilidir. Dip sedimanlarının Fe + 2 / Fe+3 değerleri güneye göre kuzey sahili boyunca daha yüksektir. Bunun muhtemel nedeni ise, Ege suyu dip akıntısının ve ilişkili oksidasyon işlemlerinin güney sahili dip sedimanlarında etkili olmasıdır.
Öz: Gölbaşı arsenik mineralizasyonu; Eosen yaşlı ve İliş karakterli Isparta formasyonu içerisinde, yaklaşık K-G doğrultulu bir fay boyunca, 1-2 m kalınlığında ve 38 m uzunluğunda bir ana damar ve onun çevresinde gelişmiş ağsal damarlar (1-50 cm kalınlığında) şeklinde bulunur. Damarlar başlıca iri taneli kalsit, realgar, barit, orpiment ve piritten oluşan bir mineral parajenezine sahiptir. Arsenik damarları, trakiandezit-latit bileşimli ve Pliyosen yaşlı Gölcük volkanizmasını da oluşturan mağmatik faaliyete bağlı epitermal (5O-12O°C) bir cevherleşmedir.
Öz: Orhaniye-Güvenç yöresinin (KB Ankara) Paleosen-Erken Eosen`deki sedimanter evriminin ortaya konulmasının amaçlandığı bu çalışmada, ayrıntılı stratigrafik kesitler aracılığı ile havza dolum geometrileri incelenmiştir. Üst kesimleri Geç Mestriştiyen`e kadar çıkan Dikmendede formasyonu ve bununla yanal/düşey geçişli Kuşkonan formasyonu çalışma alanının her kesiminde küçük bir açısal uyumsuzlukla azoyik (fosil içermeyen) Uzun çarşı grubu tarafından üzerlenir. İçinde alttan üste sırasıyla Lülük, Gökdere ve Sarıbeyler formasyonlarının ayırtlandığı bu grup, bölgenin Paleosen-Erken Eosen tektoniğinin ve paleocoğrafyasının aydınlatılmasında büyük bir öneme sahiptir. Çalışılan alanın ancak orta kesimlerinde çökelebilmiş Lülük formasyonu yakınsak-ortaç alüviyal yelpaze çökellerinden oluşmuştur. Daha yaygın olan Gökdere formasyonu genellikle örgülü akarsu çökeli nitelikleri sunar. Bu birimin, alanın KD ve G`inde çökelmediği saptanmıştır. Sarıbeyler formasyonu Uzunçarşı grubunun en yaygın birimi olup alanın KD kesiminde tümüyle gölsel çökellerden, GB kesiminde ise gölsel çökellerle ardalanan akarsu çökellerinden oluşur. Sarıbeyler formasyonu tüm çalışma alanında önce ince, ancak bölgesel yayılımlı, çoğunlukla volkanik çakıllı bir düzeyle, ardından Orta Eosen sığ denizel karbonatlanyla üzerlenir. Paleo akıntı yönü ölçümleri, litofasiyeslerin nitelikleri ve dağılımı Paleosen-Erken Eosen evresinde Uzunçarşı grubu kırıntılarının G-GD`daki pek uzak olmayan kaynak alanlardan türediğini göstermektedir. Bu nitelikleriyle Orhaniye-Güvenç yöresi Paleosen-Erken Eosen tortulları, daha güneydeki Tuz gölü havzasının kuzeye doğru doğal bir devamı değil, olasılıkla tektonik kontrollü olarak gelişmiş daha küçük boyutlu bir havzanın karasal dolgularıdır.
Öz: Tuz Gölü`nün suyu, derin bölgede daha seyreltik olmak üzere Na-Cl tipi salamura sınıfına girmektedir. İyon konsantrasyonları çökelmekte olan halit, jips, aragonit ve kalsit minerallerinin değişikliğe uğrattığı evaporasyona bağlı evrim eğilimleri sergilemektedirler. Ana göl bölgesinde çökeller esas olarak jips, hantit, manyezit ve polihalit minerallerinden oluşmaktadır. Derin bölgede ise, çökel mineralleri Mg-kalsit ve dolomittir. Gölden elde edilen veriler ile yapılan termodinamik doygunluk hesaplan; iyonlar-arası etkileşim ve iyon-birlikteliği formülasyonlarının esas alan modellerin doğada gözlemlenen evaporit "minerallerinin çökelimini veya çözünümünü tespitte kullanılabileceğini göstermiştir. İyonik gücü molal ölçekte 1.35 den 8.5 a kadar değişen Tuz Gölü`nün sularında her iki modelin doygunluk hesaplama kapasiteleri benzer bulunmuştur. Bunlara ek olarak, söz konusu modellerin güncel çökeller ışığında daha önce çökelmiş minerallerin kökenlerini incelemede yararlı olabilecekleri gösterilmiştir.
Öz: Büyük Menderes Grabeni`nin kuzey kenarında yüzeyleyen genç fluvial çökeller Arvicolidae faunasına dayanılarak En Geç Pliyosen ve Pleyistosen olarak yaşlandırılmıştır. Bu fosiller Büyük Menderes Grabeni`nin kuzey kenarındaki çökelimin ve bunu denetleyen tektonizmanın yaşını açıklayan ilk memeli fosil verileridir. Arvicolidae türlerinin evrim aşamaları Geç Villaniyen`den (GeçPliyosen) Toringiyen`e (Orta - Geç Pleyistosen) kadar dört biyokronolojik birimin var olabileceğini göstermektedir.
Öz: Bu çalışma; iç doğu Toros kenet kuşağında yeralan Sivas Havzası`nın, Eosen yaşlı Bozbel formasyonunun en üst bölümlerindeki sölestin mineralleşmeleri içerisinde saçılma tarzında gelişmiş olan, elementer kükürt oluşumlarına yöneliktir, inceleme alanında bunlar ekonomik ölçekli değildirler. Söz konusu bu elementer kükürtler üzerinde yapılan mikrodokuya yönelik taramalı elektron mikroskobu çalışmalarında; bunların bulutumsu, küresel, loblu, dantelimsi ve böbreğimsi gibi kristal morfolojilerine sahip oldukları görülmüştür. Ayrıca kükürt kristallerinin üzerinde yer yer yoğunlaşan organik madde sıvamalarının da geliştiği izlenmiştir. Bununla beraber bu tip kristailerdeki organik maddenin, ort. % 1 oranında bulunduğu ve biyojenik kökenli olduğu yapılan elementel analiz çalışmalarında belirlenmiştir. Bahçeciktepe sölestin mostrasmdaki elementer kükürtlerin, literatürdeki sülfat indirgeyici (olası "Desuifovihrio sp.") kükürt bakterilerinin metabolik faaliyeti sonucu sölestinin indirgenmesiyle oluştuğu ortaya çıkmıştır.