-
2024
-
2023
-
2022
-
2021
-
2020
-
2019
-
2018
-
2017
-
2016
-
2015
-
2014
-
2013
-
2012
-
2011
-
2010
-
2009
-
2008
-
2007
-
2006
-
2005
-
2004
-
2003
-
2002
-
2001
-
2000
-
1999
-
1998
-
1997
-
1996
-
1995
-
1994
-
1993
-
1992
-
1991
-
1990
-
1989
-
1988
-
1987
-
1986
-
1985
-
1984
-
1983
-
1982
-
1981
-
1980
-
1979
-
1978
-
1977
-
1976
- 1975
-
1974
-
1973
-
1972
-
1971
-
1970
-
1969
-
1968
-
1966
-
1964
-
1963
-
1961
-
1959
-
1958
-
1955
-
1954
-
1953
-
1952
-
1951
-
1950
-
1949
-
1948
-
1947
Öz: Kırka borat yataklarında yapılan son araştırmalar yeni bir bor mineralinin varlığını ortaya çıkarmıştır. Türkiye`de ilk olanak rastlanan bu mineral su içeren sodyum-tetraboratlardan kernit`tir (NaBB4O7.4H2O). Kernit numunelerinin yataktaki jeolojik konumları incelendikten sonra, mikroskopik, kimyasal, X-ışınlan difraksiyon, differensiyal termik ve İnfraruj-ahsorpsiyon analiz yöntemleriyle araştırılması yapılmıştır. Renksiz, şeffaf, kısmen beyaz, ince uzun iğneler ve demetler halindeki kernit kristalleri masif boraks içersinde çapları yaklaşık 60 ve 40 cm. olan elipsoidimsi bir şekilde oluşmuştur. Yatakta henüz bir tek kernit elipsoidine rastlanmıştır. Fakat kapalı işletmenin ilerlemesiyle civarda başka kernit oluşumlarının da ortaya çıkması muhtemeldir. Kırka borat yataklarında İteraks`ın yanında kernit`in mevcut olması; bir taraftan yatakların oluşum koşullarının yerselde olsa değişiklik gösterebildiğini, diğer taraftan da yatakların oluşumu hakkında daha önce ileri sürdüğümüz fikirlerin (Baysal, 1972 a; 1973 a) doğruluğunu ortaya çıkarmıştır. Jeokimyasal ilişkilere göre; boraksın yerine kernit`in oluşabilmesi veya mevcut boraksın kernit`e dönüşebilmesi için, çözeltinin bileşiminin değişmesi gerekmemekte, buna karşılık suyun aktivitesinin azalması gerekmektedir. Suyun aktivitesinin azalması ise bilindiği üzere; sıcaklığın veya basıncın veya her ikisinin birden artmasıyla mümkün olmaktadır. Bu noktadan hareket edildiğinde; Kırka borat yataklarındaki kernit için, iki oluşum ihtimali söz konusu edilebilir. Birinci ihtimal olarak, kernit, sıcaklığın ve basıncın sonradan yersel artmasıyla mevcut boraksın dehidratasyonu sonucu oluşmuştur. Fakat boraks ve kernit arasındaki gerek yapısal, gerekse Ataman ve Baysal (1973) tarafından belirtilen denge ilişkilerine göre, bu ihtimal oldukça zayıf, hatta imkânsızdır. Bize göre; kernit daha çok masif boraks içersindeki bir boşluğa kılcal damarlar vasıtasıyla enjekte olan daha sıcak çözeltilerden oluşmuştur.
Öz: Aktepe-Gökdere bölgesinde yaşları Kretase ile Tersiyer arasında değişen magmatik ve sedimanter kayaçlar yer almaktadır. Çalışma alanında ofiyolitlerin yerleşmesinin Üst Kretase`nin erken evrelerinde meydana geldiği sanılmaktadır. Ultramafik magma yerleşmesi sırasında ortamda çökelmiş ve çökelmekte olan, ıslak, fliş benzeri sedimanter bir hamur malzemesi (Ağıltepe Üyesi) içine akmış, bu hamur malzemesi ile karışarak yarı-yerli bir melanj yapısı oluşturmuştur. Bu karışım yapısı, Alp orojenezine bağlı tektonik kuvvetler nedeni ile batıdan doğuya doğru itilirken, orojenik gravite kaymaları ve bindirmeler sonucu daha da karmaşık bir durum kazanmıştır. Ofiyolitli melanjın Paleosen ve daha genç formasyonlar üstüne bindirmesi Gökdere`nin 4-5 km doğusunda izlenebilmekte, devamı ise Miyosen yaşlı tüf örtüsü ve daha sonraki tektonîk hareketler nedeni ile izlenememektedir.
Öz: Adıyaman ili, Çelikhan İlçesinin yaklaşık olarak 30 km. doğusunda görülen serpantinit masifleri içindeki rodenjitler, gabro kökenli bazik ayrılmaların değişik derecede dönüşüme uğramasıyla meydana gelmişlerdir. Petrokimyasal çalışmalarla rodenjitleşmenin, ultrabazik kayaçların serpantinleşmesi sırasında kalsiyum ve çeşitli eleman metazomatizmasını sağlayabilecek hareketli eriyiklerin etkisi ile oluştukları sonucuna varılmıştır. Bir taraftan bahsi geçen rodenjitlerin farklı kısımlarının kimyasal analizlerinin kendi aralarında, diğer taraftan Türkiye`nin bilinen başka rodenjit analizleriyle karşılaştırılmaları, rodenzitleşme olayı sırasında OaO, Na00, K2O, SiO2, A1,2O3 ve MgO oranlarının az veya çok önemli değişikliklere uğradıkları ortaya çıkmaktadır.
Öz: Türkiye`nin Paleozoik masiflerinden biri olan Sultandağları ve çevresi, özellikle Alp tektonik hareketlerinden şiddetle etkilenmiştir.Alp orojenezinin muhtemelen Helvesiyen fazında (Üst Oligosen) oluşan tektonik hareketler sonucunda, Sultandağları`nın batı, kuzey ve kuzeydoğu ve Emir Dağları`nın güney ve güneybatı yamaçlarını sınırlayan eğim atımlı normal faylar oluşmuştur. Bu faylanma hareketleri ile Sultandağları ve Emirdağ`ları blok halinde yükselmiş, Akşehir, Eber ve Karamuk göllerinin bulunduğu sahalar ise çökmüştür. Üst Miyosen`de veya Pliyosen başlarında oluşan tektonik hareketlerle, bir taraftan Üst Oligosen`de meydana gelen faylar gençleşmiş, diğer taraftan da Sultandağları`nın yapı eksenini boyuna kesen ve eğim atımlı normal faylara parelel olarak gelişen sentetik faylar ile dağın yapı eksenini enine kesen transvers faylar oluşmuştur. Böylece, .bu devrede oluşan faylanma ile Sultandağları tekrar yükselmiş, özellikle Akşehir ve Eber havzalar^ ise tekrar çökmüştür. Sultandağları`nı kateden kosekan akarsuların profillerinde iki farklı gençleşme basamağının bulunması da, fayların gençleştiğini ortaya çıkarmaktadır. Böylece, Sultan ve Emirdağları`nın bir çok defa yükselmesi, özellikle flûviyal aşınmayı hızlandırmıştır. Dağın üzerine kosekan olarak kurulan akarsu şebekesi tarafından, fay diklikleri derin bir şekilde façetalar halinde parçalanmıştır. Diğer taraftan, flûviyal unsurlar tarafından taşınan çökeller, dağın eteklerinde uzanan çökme sahasında çakıllı, kumlu, killi ve milli depolar halinde birikmişlerdir. Sultandağları`nın etek kesimlerindeki Pliyosen ve Pliyo-Kuvaterner kırıntılı depolarının kümülatif eğrilerinin genellikle logaritmik tipte olması, yüksek yüzeylerde hızlı bir aşınma sonucu olarak çökme sahasında aşırı bir çökelmenin oluştuğunu ortaya çıkarmaktadır.
Öz: Orta Sinap Bovinae faunası Palaeoreas brachyceras Ozansoy ve Palaeoreas elegafrıs Ozansoy`dan oluşur. BuradaPalaeoreas lindermayeri Gaudry türüne rastlanmamıştır. Orta Sinap Bovinae temsilcilerinden Palaeoreas braehyeeras Ozansoy alt tabakada bulunmuş olup Palaeoreas elegans Ozansoy`dan daha eskidir. Bu iki Palaeoreas türünün boynuzları arasında morfolojik ve biometrik farklar, boynuzun kaide : ve uçlarında elman kesitlerde de görülür. Ayrıca, Palaeoreas braehıyeeras Ozansoy`un boynuz torsiyonu da Palaeoreas elegans Ozansoy`unkinden farklıdır. Boynuz iç ve dış yüzünün iç bükeyliği bakımından Palaeoreas braehyceras Ozansoy, Palaeoreas elegans Ozansoy`dan daha kuvvetlidir. Palaeoreas türlerine ait materyaller üzerinde biometrik ve grafik esaslara dayanan bir çalışma ilk defa tarafımızdan yapılmıştır. Böylece, Palaeores türlerinin evolutif formlarının bulunması mümkün olacaktır.
Öz: Bu çalışma, Cacas bölgesi, kayaklarının petrografisini yansıtmak amacıyla hazırlanmıştır. Makale, bölgenin tüm kayaklarından ziyade Bitlis masifi cephe şariyajı Kuzeyindeki metamorfik kayaçları ve Hersinîyen granitlerini konu seçmiştir. Yapılan ayrıntılı saha ve petrografik fasiyes incelemeleri. Bitlis masifi metamorfîk kayaçları arasında eski, kütle ve epimetamorfflc örtüsünün varlığım ortaya, çıkarmıştır, Bunlardan eski, kütle formasyonlarının almandin-amfifcolit fasiyesinde bunun üzerindeki epimetamorfîk örtünün ise yeşil şist fasiyesinin en zayıf, kuvars-alt-muskovit-klorii, alt fasiyesinde bir metamorfizma geçirdiği ve parajenezler arasındaki boşluğun ancak polimetamorfizma ile açıklanabileceği kanısına, varılmıştır. Ayrıca daha sonra derinilecek petrokimjrasal ve jeokronolojik çalışmalar da yukarıdaki bulguları doğrulamıştır.
Öz: Sülfürlü cevherler arasında hemen daima damar tipi olarak gözlenen antimon yataklarının çoğu volkanizmanın kesif olduğu bölgelerde yer alırlar. Volkanizma ile ilgili damar tipi cevherleşmenin yanı sıra, stratigrafik kontrollü(strata-bound) cevherleşmenin aynı bölgede yer alması beklenebilir. Daha sonraki jeolojik olaylarla, her iki tip yataktan cevherin sürülmesi ve yeniden depolanması ise olağandır. Murchison Kuşağındaki (Güney Afrika) antimon yataklarında yapılan petrofabrik analizler, sıvı kapanmalarının çalışılması ve radyometrik yaş ölçmeleri, cevherleşmenin içinde bulunduğu sedimentlerle çağdaş olduğunu ortaya koymuştur. Niğde Masifi`ndeki antimon yataklarında yapılan petrokimyasal analizler ise cevherleşmenin yer değiştirdiğini kanıtlayan sonuçlar vermişlerdir.
Öz: Ankara`nın kuzeydoğusunda bulunan Kuzey Kızılırmak havzasının ERTS-A uydusu tarafından çekilmiş görüntülerinde, sananın güneydoğusundaki Kırşehir Masifi`nin tektonik lineasyonları ile kuzeybatısındaki Kuzey Anadolu Fay ZonuSistemi`nin lineasyonlan arasında belirgin bîr fark, görülmektedir. Birinciler NW-SB- dogrultularını birbirinden ayrıkçatlak sistemleri iken ikinciler eneşelon, sigmoid yapılı, ve genellikle kabaca NE-SW -doğrultulu faylardır. Bu iki sistemin ortak sının Kuzey Kızılırmak; havzası (Çankırı, baseni) olarak görünmektedir. Bu basen sıkışmalı Mr graben olarak ortaya çıkmaktadır1 ve muhtemelen şimdi kapanmış bulunan bir trençin (Okyanus, çukurunun) yerini, belirlemektedir. Kırşehir Masifinin Mr kısmının bu çukura doğru dalmış olması ve- Yozgat kuzeyindeki ofiolitli melanjını da masif üzerine itilmiş (obduction) bulunması mümkündür. Kuzey Anadolu Fay Zonu Sistemi`nin sağ yönlü hareketleri muhtemelenilk defa güneyde masifi kaplayan sedimentler üzerinde başlamış olup zamanla tazeye doğru kaymış ve bu günkü fayzonuna yerleşmiş, olmalıdır.
Öz: Bilgisayarı ve sonlu-elemanlar yöntemini yerbilimlerinin çeşitli sorunlarına uygulama olanakları çok geniştir. Bu uygulamalardan elde edilecek sonuçlar, yerkabuğunun fiziksel yapısının saptanmasında büyük ölçüde yararlı olabilir. Sonlu elemanlar yöntemini ve bu yöntemi jeolojik özellikteki yapısal sorunlara uygulama tekniğini yerbilimcilere tanıtmak amacı ile seçilen örnek uygulama çalışmasında, düz bir topografya ile sınırlı elastik-heterojen bir litolojik ortam modelinde yerçekimi ve tektonik gerilim bileşenlerinin dağılımı incelenmiştir. Bu dağılımlardan, ortamdaki litolojik heterojenliğin ortamın deformasyon moduna olan etkisi, kritik gerilim birikim noktaları, ve olası kırılma yüzeylerinin yer ve yönleri saptanabilmiştir. Sonlu-elemanlar yöntemini kullanarak yapılacak model çalışmalarından ve elde edilecek bilgisayar verilerinden, doğru olarak yorumlanmaları koşulu ile, bazı yapısal jeoloji sorunlarının pratik çözümlerinde geniş ölçüde yararlanmak olanağı vardır.
Öz: Batı Toroslar ile Köprü Çay baseni arasındaki sınır, hiç değilse bu sınırın kuzey-güney doğrultusunu; aldığı bölgede tektonik bir sınırdır. Bu bölgede bu sınıra Kirkkavak fayı adı verilmiştir. Bu fay Miyosen`de bir doğrultu atımlı fay olarak çalışmıştır. Miyosen`den sonra ise aynı hat boyunca bir kompresyon hareketi görülmektedir. Fayın, doğrultu atımlı olduğu yer güneyde Burmahan ile kuzeyde Deliömer kayası arasında görülebilir. Dikleşmiş tektonik; ekaylar batıdaki Burdigaliyen marnlarım doğudaki Trias şeyllerinden ayırır. Tektonik ekaylann konumu fayın sağ yönlü doğrultu atımlı fay olduğunu belirtir. Aynı sınır bir bindirme olarak Deliömer Kayası kuzeyinde görülmektedir. Burada Batı Torosların Mezozoik yaşlı kireçtaşları Miyosen serisinin üstüne itilmişlerdir.
Öz: Doğu Karadeniz Cevher Zonu içinde yer alan bakirli ve piritli zuhurların yapısal kontrol altında oldukları bilindiklerinden Bulancak güneyindeki Sulfid damarlarının hem yapısal özelliklerini hem de gfaleritlerdeki eser element miktar ve dağılımını araştırmak amacıyla Darıköy - Tekmezar yöresinin ayrıntılı jeolojisi incelenerek elektron mikrogrub analizleriyle F, Mn ve Cd miktarları saptanmıştır. Yapılan çalışmalar manganezce zengin sfaieritlerin bölgede KB-GD, demir ve kadmiyumca zengin sfaleritlerin ise KD-GB yönlü bir zon boyunca» ki bunlar bölgedeki egemen iki kırık sisteminin yönleridir, yer aldıklarını göstermiştir. Siyaha kadar koyulukta renkli sfaleritlerin dü|ük demir yüzdeleri, sfaleritin rengi ile içerdiği miktarı arasında doğrudan doğruya bir bağıntının olmadığını ortaya koymaktadır
Öz: Orta Jurasik-Alt Kretasenin epikontinental/platformal ve kısmen havzasal kökenli kireçtaşları, çağdaş ofiyolit kütleleriyle birlikte Üst Kretase zamanındaki çekim kaymaları (tektonik kaymalar) ile tortul tekne ve çanaklara (basenler) sürüklenmişler ve günümüzde ofiyolit karmaşıkları içinde değişik boyuttaki kireçtaşı tepeleri halinde korunan kireçtaşı olistolitlerini oluşturmuşlardır. Bu kireçtaşlarındaki diyajenez ve epijenez değişikliklerini dinamometamorfik süreçler izlemiş ve mermerleşmiş kireçtaşları ve/veya kataklastik ezilme breşleri meydana gelmiştir. İlksel tortul dokularını korumuş kireçtaşlarının varlığı değişkeyici etkilerin yüzlek (sathi) ve sınırlı olduğuna kanıt sayılmıştır. Erzincan - Rehafiye bölgesindeki (Divriği 141 a3 ve ,b4 paftaları) bu tip olistolitlerden sistematik olarak alınmış örnekler ayrıntılı sedimanter petrolojik yöntemlerle incelenmiş ve bu kireçtaşlarında "Tortul mikrofasiyesler" olarak; a)Kireç çamuru, b) Pelletli kireç çamuru, c) Çamur destekli "kireç vaketası", d) Tane destekli "istiftane taşı" mikrofasiyesleri, "Metamorfik mikrofasiyesler" olarak; e) Ortaç metamorfik "yan mermerleşmiş kireçtaşları", f) Billurlu metamorfik" mikrosparitik ve daha kaba billurlu mermerler" ve g) Kataklastik metamorfik ezilme breşleri mikrofasiyesler ayırtlanmıştır.
Öz: Çankırı ile Kalecik arasında geniş alan kaplayan Neojen havzasının stratigrafisinin aydınlatılmasına çalışılmış, bu amaçla omurgalı faunası kullanılmıştır. Polen incelemeleriyle de istifin doğruluğunun kanıtlanması yoluna gidilmiştir. Neojen bölgede Orta Miyosen ve Alt Pliyosen serileriyle temsil edilmektedir. Miyosen serisi iki fosilli seviye bulundurur. Alt seviyede AncMtherium aurelianense COVIER, Mieromeryx flourensianus LARTET, Listriodon splendens MAYET, üst seviyede Amphicyon major BLAINVILLE, Trilophodon angustidens CUVIER, Pliosende ise, Trilophodon pentelicus LARTET, Hipparion gracile KAUP, Gazella gaudryi SCHLOSSER, Paleoreas lmdes-mayeri GAUDRY, Tragocerosanıaltheus ROTH et WAGNER gibi karakteristik fosil temsilcileri ele geçirilmiştir. Bulunmuş olan bu fosiller Türkiye`yi Asya ve Avrupa ile tür birliğine götürebilmektedir. Bölgedeki Neojen gölünün sınırları çizilebilmiştir.
Öz: Güneydoğu Türkiye`de Toros dağlarında 84 km2 genişliğinde bir alanın yapısı ve metamorfizması incelenmiş, Bitlis kenti dolayındaki bu alanın 1/10000 ölçekli jeolojik haritası yapılmıştır. Fosil bulunamayan metamorfik kaya birimleri arasındaki stratigrafik ilişkiler son derece karmaşık olup açıklanamamıştır. Metamorfik kayaların yapısal ve petrografik özelliklerine göre iki birlik ayırtlanmıştır. Bu birliklerde üç deformasyon aşaması ile progresif ve retrogresif metamorfizma aşamaları ayırtlanmıştır. İlk deformasyon aşamasında bölgesel yapraklanma meydana gelmiş olup tabakalanmaya hemen hemen paraleldir. İkinci aşamada hem yapraklanma hem de tabakalarıma kıvrılmış olup yersel olarak yeni bir yapraklanma gelişmiştir. Açık kıvrımlar ve başlangıç durumunda kalmış yersel bir yapraklanma üçüncü deformasyon aşaması sonunda meydana gelmiştir. Bölgesi metamorfizma yeşilşist fasiyesinin biyotit ve granat zonlarında olup yaşı tartışmalıdır. Alpin yaşlı bindirmeler ve bindirme zonlarındaki dinamik metamorfizma çok belirgindir. Bitlis masif indeki metamorfik olayların yaşı Bitlis dolayından ve komşu sahalardan elde edilen veriler ışığında tartışılmıştır.
Öz: Harşit - Köprübaşı maden yatağı, kadmiyum yönünden ekonomik bir defer taşımaktadır. Yapılan çalışmada, buyataktaki Zn-Cd oranları arasında doğrusal bir ilişkinin var olduğu, - istatistiksel olarak saptanmıştır. Bu bağıntıdan yararlanarak, % Zn saptandığı zaman, Cd tenoru hakkında bir değer elde etmenin olanaklı olduğu ortaya konmuştur.
Öz: Filyos vadisinin jeomorfolojik özelliklerini ortaya çıkartarak bölgenin jeolojik yapısının aydınlatılmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışılmıştır. Bölgede yaygın olarak bulunan akarsu sekilerinin epirojenik hareketlere bağlı olduğu, bölgede günümüzde çok parçalanmış bir eski peneplenin varlığı, bölgede çok sayıda bulunan heyelanların başlıca nedeninin bitki örtüsü tahribi olduğu ortaya konmuştur. Çeşitli çevre sorunları taşıyan bölgenin jeomorfoloji haritası ilk defa bu çalışma sırasında yapılmıştır.
Öz: Depremlerin, korkunç tehdidi altında olan Türkiye`de depremlerle ilgili çalışmalar çok yetersizdir. Bu alandaki en büyük eksikliklerden biri elde gerekli nitelikte sismo-tektonik haritaların bulunmayışıdır. Bu çalışma sismo-tektonik harita yapımında kullanılacak bazı verileri iletme amacı ile hazırlanmıştır. Doğu Anadolu Fayı`nın daha önce hiç incelenmemiş olan batı yarısının haritası yapılmıştır. Doğu Anadolu Fay Zonu`nun zaman zaman durgunluk gösteren diri faylardan oluştuğu, çok büyük depremlerin meydana geldiği ve geleceği bir zon olduğu, Arap bloğunun kuzeydoğuya doğru hareketi ile gelişmekte olduğu ve ölü Deniz Hay Sistemi`ne bağlantılı bulunduğu ortaya konmuştur. Kuzey Anadolu Fay Zonu`nda Suşehri ile Erzincan arasındaki ve Havza ile Taşova arasındaki bölümlerin fayları haritaya geçirilmiştir. Bu haritalar ile Kuzey Anadolu Fayı`nın depremler bakımından ne denli büyük bir tehlike taşıdığı bir kere daha ortaya konmuştur. Büyük Menderes vadisinin güneye doğru eğilmekte olduğu kanıtlanmaya çalışılmış bu olayın Ege bölgesinin kabarmakta olduğu görüşünü desteklemekte olduğu ve bu yoklan oluşturulan tektonik model İçinde Büyük Menderes vadisinin büyük deprem tehlikesi içinde olduğunun anlaşılacağı savunulmuştur. Türkiye`de, günümüzde bilinenden çok daha fazla sayıda diri fay bulunduğu, diri fay özellikleri bu çalışmada ortaya çıkartılan Demirkazık Fayı, Ovacık Fayı ve Merzifon Fayı örnekleri ile bir kere daha kanıtlanmaya çalışılmıştır. Aletsel çalışmalara başlanılması gerekliliği üzerinde durulmuş ve bu amaçla, bu tür çalışmalar için elverişli olduğu düşünülen yerler önerilmiştir.