-
2024
-
2023
-
2022
-
2021
-
2020
-
2019
-
2018
-
2017
-
2016
-
2015
-
2014
-
2013
-
2012
-
2011
-
2010
-
2009
-
2008
-
2007
-
2006
-
2005
-
2004
-
2003
-
2002
-
2001
-
2000
-
1999
-
1998
-
1997
-
1996
-
1995
-
1994
-
1993
-
1992
-
1991
-
1990
-
1989
-
1988
-
1987
-
1986
-
1985
-
1984
-
1983
-
1982
-
1981
-
1980
-
1979
-
1978
-
1977
-
1976
-
1975
-
1974
-
1973
-
1972
-
1971
-
1970
-
1969
-
1968
-
1966
-
1964
-
1963
-
1961
- 1959
-
1958
-
1955
-
1954
-
1953
-
1952
-
1951
-
1950
-
1949
-
1948
-
1947
Öz: Çamlıca bölgesinin tektonik durumu, son 40 sene zarfında burada araştırmalar yapan muhtelif meslektaşlar tarafından farklı şekillerde tefsir edilmiştir. Bu vakıa bize, her şeyden önce, Çamlıcalar`ın jeolojik yapısının pek basit olmadığı hakikatini ortaya koymuştur. Şöyle ki, 1919da W. PENCK, bu bölgede topoğrafik olarak yüksek kısımları teşkil eden kuvarsit ve arkozların bir diskordans sathı ile fosilli Devonien şist ve gravvakları üzerinde durduğunu kabul etmiş (1): 1925 de W. PAECKELMANN bu fikre iştirak etmiş, fakat 1938 de bu düşüncesini değiştirerek kuvarsit ve arkoz serisinin stratigrafik olarak fosilli Devonien şistlerinin altında bulunduklarını ve Çamlıcalar bölgesinde her iki formasyon arasındaki sınırın ekseriya faylı olduğunu tebarüz ettirmiştir (2).1946 da W. J. McCALLIEN ile bu yazının müellifi (3), Üst Silürien yaşındaki kuvarsit ve arkozlarla Devonien şistleri arasındaki kontaktların tektonik bir mahiyet arz ettiğini, yani kuvarsit ve arkozların bir «Küp» şeklinde Devonien şistleri üzerinde bulunduklarını farzetmişlerdi (şek. 2). Daha yeni zamanlarda E. ALTINLI (4), Çamlıcalar`ın yapısının şaryajlı olmadığını, arkoz ve kuvarsitlerle Devonien şistlerinin arasındaki hudutların poligonal faylar vasıtasiyle teessüs etmiş olduğunu kabul etmiştir (şek, 3). 1953 de Kızıladalar`da ve bilhassa Büyükada`da yapmış olduğumuz tektonik araştırmalar neticesinde, Üst Silurien yaşındaki kuvarsit ve arkozlarla Devonien şist ve kalkerleri arasında açılıbir diskordansın mevcudiyetini tesbit etmiş ve böylece İstanbul civarı Paleozoik`inde Kaledonien orojenezine ait kıvrılma safhalarına işaret etmiştik (5). Bu neticenin ışığı altında, o zamandan beri Çamlıca bölgesini yenibaştan inceliyen müellif, burada da Üst Silürien yaşındaki arkoz, gravvak şistleri ve kuvarsitler ile Alt Devonien`e ait kalker ve şistler arasında orojenik bir diskordansın mevcut olduğunu, arkoz-kuvarsit serisinin doğu-batı istikametli kıvrımlarının, kuzey-güney istikametli Devonien kıvrımları tarafından diskordan olarak örtüldüklerini müşahede etmiş bulunmaktadır. Bu kısa yazının gayesi, işte bu yeni müşahedelerimizi burada açıklamak ve harita ve profiller üzerinde göstermektir.
Öz: Etüd sahası Orta Anadolu`da Kızılırmak kavsinin merkezî kısmında, bulunmakta ve Çorum vilâyeti ile Sungurlu, Alaca kaza merkezlerini içerisine almaktadır. Bu sahada Paleozoik, Mesozoik, Tersier ve Kuaterner arazileri vardır. Paleozoik kloritli, serizitli, epidotlu, killi şistlerle kalk şistlerden müteşekkildir. Mesozoik radiolaritli ve serpantinli volkanik seri diye adlandırılabilmiştir. Tersier tabakaları Lütesien, Oligo-Miosen ve Pliosen yaşında olmak üzere ayrılabilmiştir. Lütesien konglomera, gre, marn, kumlu kalker ve kalker tabakalarından müteşekkil flişten ibarettir. Tahminî kalınlığı 800 m. dir. Oligo-Miosenli, jipsli ve tuzlu alacalı seri teşkil eder. Evvelki formasyonlar üzerinde diskordanolarak duran bu seri konglomera, gre, marn ve kil tabakalarından müteşekkil olup, aralarında jips ve tuz yatakları bulunan bir teşekküldür. Tahminî kalınlığı1 000-1 200 m. kadardır. Pliosen kum ve marnlarla 1-2 m. kalınlığında bulunan horizontal tabakalı kalkerlerden ibaret olup, alttaki seriyle diskordandır. Kuaterner arazisini taraçalarla eski ve yeni alüvyonlar teşkil ederler. Bu sahada magmatik sahrelerden Mesozoik içersinde gabro ve serpantin mevcuttur. Tersier arazisinde volkanizma mahsulü ekstrüzif sahrelerden andezit ve bazalt bulunur. Paleozoikte bölge tamamen denizle örtülüdür. Bu deniz jeosenklinal evsaf nidadır. Devrin sonlarına doğru yan basınçlarla iltivalanan ve gittikçe yükselen arazinin bazı kısımları Eosen başlarına kadar su üstünde kalmış olmalıdır. Uzun erozyon devrini müteakip Kretase denizinin bölgeyi istilâ etmesi venihayet bu denizin de çekilmesiyle bölge Eosen denizinin transgresyonuna mâruz kalmış olmalı. Eosen nihayetlerine doğru deniz yavaş yavaş çekilmeye başlamış ve lagünler teşekkül ederek, Eosenin jipsli serisini teressüp ettirebilmiştir. Eosenin sonunda deniz daha fazla çekilmiş, yükselmeler vukua gelmiş, bunu aşınmalar takip ederek Eosenin materyeli Oligo-Miosenin taban konglomerasını meydana getirmiştir. Oligosen sonunda yer yer acı su gölleri kalmış, deniz tamamen çekilmiştir. Miosen de bir deniz kolu doğudan batı istikamete doğru ilerliyerek alacalı serinin bazı yerlerini istilâ edip, 2-3 m. kalınlığındaki Miosen tabakalarının teressüp etmesine sebep olmuştur. Bu tabakalar içersinde fosiller bulunur. Tabaka doğrultuları ile fay ve şariyaj hatlarının doğrultuları, antiklinal ve senklinallerin eksen doğrultularının birbirine paralel olduğu müşahede edilmiştir. Bütün bunlar Alpin hareketleri neticesi meydana gelmiş olmalıdırlar. Müşahede edilen açısal diskordans ile Paleozoikin Alp öncesi hareketlere ait olduğu kabul edilmektedir.
Öz: Etüd mevzuumuzu Van gölü doğusundaki 1/100 000 ölçekli 66/467/3 - 67/4 - 83/2 - ve 84/1 paftaları teşkil eder. Mıntaka oldukça arızalıdır. En düşük irtifa Van gölü sahil kısımları teşkil eder. Buralarda irtifa 1 750 m. civarındadır. En yüksek irtifalar Van şehrinin hemen yanındaki Erk dağıdır. Yüksekliği 3 250metredir. Ortalama yükseklik 2 000 metre civarındadır. Bölge tamamen çıplaktır. Yol bakımından çok fakirdir. İklimi sert ve tamamen kontinental iklim tipini haizdir. Mıntakamızda şimdiye kadar sıra ile F. Oswald, J. H. Maxson, E. J. Foley, P.Arni, I .I. Ortynski ve E. Altınlı çalışmış ve çok kıymetli neticeler elde etmişlerdir. Mıntakanın jeolojik bünyesine hâkim olan çeşitli formasyonlar sıra ile şunlardır:
Paleozoik.- Güneyde Micinger suyuna muvazi olarak uzanan kalkerlerletemsil olunurlar. Kalkerler Permien yaşında ve tamamen kristalizedirler. Kuzeyde Özalp civarında Paleozoik, şistlerle temsil olunur.
Kretase .- Bölgede kalker ve kalker üzerinde de kalın bir flişimsi seri iletemsil olunur.
Üst Paleosen.- Paleosen mıntakada diğer serilerden derhal tefrik olunur renktedir. Kırmızı veya şarabi renk ile yeşilimsi mavi renkler alacalı halde bulunur. Alacalı marnlar ve marnların orta seviyelerinde de şarabi renkli kalkerler bulunur.
Alt Eosen.- Altta 100-150 metrelik gre ve marnlar ve bunların üzerinde de300 metre kadar kalınlıkta beyaz renkli kalkerler bulunur. Bilhassa kalkerler bol fosillidir. Özalp ve doğusunu teşkil eden bütün sahada Alt Eosen tamamen bu kalkerlerle temsil edilmiştir; alttaki marn ve greler mevcut değildir.
Miosen.- Miosen, Akitanien-Bürdigalien - Orta ve Üst Miosen ile temsil olunmuştur. Bütün Miosen seksiyonu umumiyetle marn-gre münavebesini havibir litolojik manzara arz eder. Yer yer ince kalkerler ve kumlu kalkerler halinde bandları da havidir. Miosen bol fosillidir.
Neojen karasal.- Mıntakada yalnız tektonik çukurlarda karasal menşeli seriler teşekkül etmiştir. Kum, kalker çimentolu konglomera, kil ve kireçli killerden müteşekkil bu serinin yaşı muhtemelen Pliosendir. Edremit nahiyesi civarında bulunan travertenlerde kanaatimizce Pliosen yaşında olup, bir fayla alâkalıdır.
Alüvyonlar. - Mıntakada bilhassa düzlük sahalarda ve vâdi kenarlarında alüvyonlar mevcuttur. Bunlar kum, kil ve çakıllardan ibarettir. Mıntakanın jeolojik bünyesine biri serpantin ve diğeri de andezit olmak üzereiki erüpsiyon tesir etmiştir. Serpantin Üst Paleosen, andezit ise Pliosen yaşındadır; bazaltlar ise çok yenidir. Bunların Pleistosen yaşında olması ihtimali mevcuttur. Bazaltlar Süphan ve Tendürük volkanlarından neşet ederek vadi boylarınca sahamıza kadar akıp gelmişlerdir. Bölge Paleozoikten Kretaseye kadar açıkta kara olarak kalmış, Üst Kretasede umumi bir transgresyon vukubulmuş ve deniz bu defa Üst Kretase-Üst Paleosen ve Alt Eosen devamınca mıntakada kalmıştır. Bu arada Üst Kretase-Üst Paleosen arasında dip hareketleri vuku bulmuş ve neticede bu kontakta hafif bir diskordans meydana gelmiştir. Oligosende bölge yükselerek su üstüne çıkmış ve Oligosen tamamen kara olarak kalmıştır. Miosen başlangıcında Muş civarından ve İran`dan transgresyonlar olmuş ve Miosende her iki deniz kolu bu civarda birleşmiştir. Miosen sonunda deniz tekrar çekilmiş, bölge su sathına çıkmaya başlamıştır. Bölgenin tektonik durumuna daha ziyade büyük dislokasyon hatları hâkim-dir. Bu dislokasyonlar boyunca andezit ve serpantin erüpsiyonları vukubulmuş ve erüpsiyonlar sedimanların normal istikamet ve yatımlarını bozmuştur. Bölge Van tazyiklerle birlikte çok şiddetli şakuli hareketlere de mâruz kalmıştır. Halen mıntaka Van-Kafkasya Yüksek Transversalinin bulunduğu sahanın bir kısmını teşkil etmektedir. Petrol bakımından mıntaka ehemmiyeti haiz görülmemektedir. Petrolakü-mülâsyonunu temin bakımından müsait hiçbir strüktür yoktur. Aynı zamanda petrol ana ve rezervuar sahrelerini teşkil eden çeşitli yaşlara ait formasyonlarda açıkta erozyona mâruz haldedir. Bölge kuvvetli serpantin ve andezit erüpsiyonlarına mâruz kalmıştır. Bu bakımlardan mıntakada iktisadi kıymeti haiz petrol bulunamıyacağı kanaatindeyiz. Mıntakada tesbit edilen çeşitli formasyonlar Van gölü kuzeyinde ve batısındaki havzalardaki formasyonlar ile korelâsyonlar yapılarak, petrol bakımından daha müsait sahalar tesbit edilebilir kanaatindeyiz.
Öz: Söke`de mukim Ercüment Özbaş`ın kendi çiftliğinde petrol emaresinin mevcut olduğuna dair yaptığı ihbar üzerine Y. Kim. Müh. Dr. Mithat Oğuzer ile birlikte emare yerinde etüd edildi. İhbar yeri olan Özbaş çiftliği Söke`nin takriben 14-15 km. güneyinde Özbaş köyünün SE da bulunmaktadır. Emarenin bulunduğu civar alüvyonlarla kaplıdır. Bölgede irtifaı, 1 000 m. olan Durmuş dağ ile1 229 m. olan Samsun dağı vardır. Ana akarsu Menderes`tir. Söke çayı ve mümasili ufak çay ve dereler de Menderes`in tâbileridir. Söke ve Özbaş çiftliğinin bulunduğu mıntakanın jeolojisine hâkim olan seriler en alttan itibaren Menderes masifini teşkil eden gnays-mikaşist ve mermerleşmiş kalkerlerbunlar üzerinde Miosen yaşlı kumtaşları, tatlı su kalkerleri, konglomera ve fosilli greler ile Miosen üzerindeki fosilli kumlar, alüvyonlar vardır. Menderes masifi bölgenin temelini, çekirdeğini teşkil eder. Bu çekirdek Birinci Zaman başında katılaşmış sertleşmiş olup, Kaledonien ve Antekambriende iltivalanmış olmaları muhtemeldir. Bölge Paleozoik sonundan Miosen başına kadar kara olarak kalmıştır. Miosen başında ise, tekrar bir deniz istilâsına mâruz kalmıştır. Alp hareketleri neticesi vukubulan şakuli çöküntüler neticesinde de Miosen boyunca kaim teressüpler teşekkül etmiştir. Bu tektonik hareketler Pliosendede devam etmiştir. Dolayısiyle mıntakanın çok faylı, kırıklı bir bünyeyi havi olmasına sebep olmuştur. Bölgede ayrıca magmatik faaliyetler de vuku bulmuştur. Bunlar Antekambrien yaşındaki granitler (mıntakanın yakın civarında da Kretase tabakaları içindeki yeşil sahre ve serpantinler) ile Üst Miosen-Pleistosen yaşındaki andezitlerle çeşitli bazalt erüpsiyonlarıdır. Petrol ihtimalleri bakımından Söke bölgesinde Neojen teressübatını çevreleyen Birinci Zaman arazisinden birşey beklenemez. Çünkü Birinci Zaman arazisini teşkil eden formasyonlar çok şiddetli bir tektonik faaliyete sahne olmuş ve kuvvetli bir metamorfizma geçirmişlerdir. Aynı zamanda uzun jeolojik devirler boyunca açıkta kalmışlardır, Miosen formasyonlarına gelince: bu formasyonlar da ihtiva ettikleri fosillere göre daha ziyade tatlı su içinde teşekkül etmiş formasyonlardır .Muhtelif seviyelerde bulunan kalker ve marnlar ana taş ile hazne taşı vasıflarını haiz görünmekte iselerde, müsait bir örtü tabakası yoktur. Zira Miosenin alt ve üst seviyeleri arasında bir diskordans mevcuttur. Ayrıyeten mıntakada petrolakümülâsyonunu temin edecek bir Strüktür de mevcut değildir. Özbaş çiftliğinde su arama sondajı esnasında çıkan yanıcı gaza gelince: az tazyikli, renksiz, kokusuz, yanarken fazla hararet meydana getirmeyen az isli olarak yanan bir bataklık gazıdır. Menderes nehrinin bulunduğu geniş alüvyoner sahada teşekkül eden denizel ve karasal Kuaterner rüsupları arasında kalan uzvi maddelerin çürümesiyle cepler halinde toplanmış bataklık gazları meydana gelmiştir. Bugaz ceplerinin, haznelerinin bulundukları yerlerde alt ve üstlerinde killi marnlar bulunduğundan ve aynı zamanda kalın bir teressübat altında olduklarından, bir yere kaçamayıp büyük bir tazyik allında bulunurlar. Yapılan sondaj, gazı havi bu ceplere girince gaz büyük bir tazyikle sondaj deliğinden satha fışkırır. Menderes nehrinin bulunduğu vadi içinde yapıları sondajlarda raslanan gazların menşei işte bu nevi bataklık gazlarıdır.
Öz: Cüruf ve asitli galerilerin self potansiyel tevlit ettikleri malûmdur. Bunların mevcut olduğu maden, bölgelerinde elde edilen self potansiyel anomalilerinin tefsiri gayri hassas ve bazen da imkânsız olmaktadır, Bu iki tesirin total anomaliden çıkarılarak geri kalan kısmının tefsiri icab etmektedir. Bu iki tesirin hesaplanması için sonlu farklar metodu inkişaf ettirilmiş ve Gırlak Maden Bölgesinde (Tirebolu) beş galeri muvacehesinde yapılan self potansiyel etüdüne tatbik edilmiştir. Galerilerin sınırlarında ölçülen değerlerden başlanarak, elde edilen lineer aljebrik denklemler rölâksasyon metodu ile halledilmiştir. Meydana çıkan tashihli self potansiyel haritasında ekipotansiyel konturların daha düzgün olduğu ve maksimumların birleştiği görülmüştür. Ayrıca, cüruf tesirini hesaplamağa yarayan ve arazi ölçüleriyle ampirik olarak tâyin edilebilen bir «cüruf duble momenti» formülü istihraç edilmiş ve bunun yön, tonaj ve bakır tenörü ile değişmesi incelenmiştir.
Öz: Suivant les méthodes de Poldervaart (2, 3), l`auteur a fait l`étude deszircons provenant d`un gneiss oeillé du Menderes-massif d`origine controversée. Selon les uns les gneiss oeillés représenteraient d`ancienes granitesporphyroides. Sa texture alors serait blastoporphyrique. Selon d`autres lesgneiss oeillés seraient danciens sédiments. Dans ce cas les yeux de feldspathdevaient être nommés des porphyrablastes. Pour déterminer l`origine deces gneiss une étude des zircons accessoires paraissait très utile, puisqueles zircons sont des minéraux très réfractaires. Si les zircons sont d`originesédimentaire dans une roche, ils garderont une forme arrondie par toutephase de métamorphisme et d`orogenèse, tandis que les autres minérauxrecristallisent. Si, par contre, les zircons sont d`origine magmatique ils resteront idiomorphes, tandis que les autres preuves du stade magmatiquepeuvent être effacées par une gneissification et des processus metasomatiques ultérieurs. Dans le cas qu`une roche sédimantaire entre par ultramétamorphisme dans le stade magmatique, une redistribution du matériel deszircons commence, qui se traduit par des croissances idiomorphes sur desnoyaux arrondis (4).
Öz: Kurumumuz üyelerinden Paleontolog P. Bayrak, 1957 Eylül ayında, verimli ve genç çağında aramızdan ayrılmıştır. Geride bıraktığı üç çocuğu ve ailesi kadar meslekdaş ve arkadaşlarının da acısı büyüktür. Perihan Bayrak, Nisan 1922 de Arapkir`de doğmuştur. İlk ve Orta tahsilini Sivas`ta yapmış ve 1940 da Sivas lisesinden mezun olmuştur. Yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde yapmış ve 1946 yılında Tabiî İlimler lisansiyesi olarak Üniversiteyi bitirmiştir. Mezuniyetinden sonra öğretmenlik mesleğine girmiş ve Sivas lisesi ve Öğretmen okulunda yedi yıl tabiîye öğretmenliğinde çalışmıştır. Bu vazifesini muvaffakiyetle ifa ederken, eşinin Ankara`ya tâyini dolayısiyle, ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır.1954 yılında. M.T.A. Enstitüsü Paleontoloji servisinde çalışmağa başlamıştır. Burada Brachiopod`lar üzerinde çalışmış ve kısa zamanda gayreti sayesinde, mevzuu tamamiyle kavramıştır. Buradaki çalışmaları esnasında, muhtelif jeologlara ait arazi numunelerinin determinasyonlarını ihtiva eden, 6 adet paleontolojik rapor yazmıştır. Üçüncü bir evlât sahibi olacağını düşünerek, meslekten muvakkaten ayrılmak mecburiyetinde kalan arkadaşımızın, bu çocuğunu büyütemedenânî olarak hayata veda etmesi, hepimizi teessür içinde bırakmıştır. Ailesinin ve çocuklarının acısını paylaşır ve arkadaşlarımıza başsağlığı dileriz.
Öz: Kurumumuz üyelerinden ve Mikropaleontoloji mesleğinin değerli simalarından olan arkadaşımız S. Başad, 14 Temmuz 1958 Pazartesi günü, âni olarak hayata gözlerini kapamıştır. Arkadaşımızın genç yaşta aramızdan ebediyen ayrılışı ailesi, meslekdaşları ve tanıdıkları arasında büyük bir teessür uyandırmıştır. Sevinç Başad 15 Haziran 1922 de İzmir`de doğmuştur. İlk tahsilini İzmir Fransız mektebinde bitirdikten sonra, Orta tahsilini İzmir Kız lisesinde yapmış ve 1940 yılında Fen şubesinden mezun olmuştur. Yüksek tahsilini İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde yapmış ve 1946 yılında Tabiî İlimler lisansiyesi olarak Ünivetsiteyi bitirmiştir. Mezuniyetinden sonra öğretmenlik mesleğine girmiş ve 1947 den 1953yılına kadar Tokat lisesi Tabiiye öğretmenliğinde çalışmıştır. Bu arada bir müddet lisenin müdür muvainliğini de başarı ile ifa etmiştir. Bu vazifelerde pek çok talebe yetiştirmiş ve onlarda bilhassa tabiat ilimlerine karşı heves vealâka uyandırmağa gayret etmiştir.1953 yılında öğretmenlikten ayrılarak, M.T.A. Enstitüsü Paleontoloji servisinde çalışmağa başlamıştır. Burada Mikropaleontoloji ve bilhassa Mesozoik Foraminiferleri mevzuu üzerinde çalışmalar yapmıştır. Doktora tezi olarak verilen «Ankara civarı, Etimesut-İstanbul boğazı stratigrafik etüdü ve mikrofaunası» mevzuundaki çalışmasını ne yazık ki, tamamlıyamadı. Bu çalışmasını yaparken, Paleontoloji servisinde, M.T.A. nın muhtelif jeologlarına ait arazi numunelerinin determinasyonlarını ihtiva eden, 73 adet mikropaleontolojik rapor yazmıştır. Çalışmalarının en verimli olacağı bir çağda, aramızdan âni olarak ayrılması, acımızı bir kat daha artırmaktadır.