
- 2025
-
2024
-
2023
-
2022
-
2021
-
2020
-
2019
-
2018
-
2017
-
2016
-
2015
-
2014
-
2013
-
2012
-
2011
-
2010
-
2009
-
2008
-
2007
-
2006
-
2005
-
2004
-
2003
-
2002
-
2001
-
2000
-
1999
-
1998
-
1997
-
1996
-
1995
-
1994
-
1993
-
1992
-
1991
-
1990
-
1989
-
1988
-
1987
-
1986
-
1985
-
1984
-
1983
-
1982
-
1981
-
1980
-
1979
-
1978
-
1977
-
1976
-
1975
-
1974
-
1973
-
1972
-
1971
-
1970
-
1969
-
1968
-
1966
-
1964
-
1963
-
1961
-
1959
-
1958
-
1955
-
1954
-
1953
-
1952
-
1951
-
1950
-
1949
-
1948
-
1947
Öz: Bu çalışma, Bursa ve çevresindeki diri fay uzanımlarının segment bazında ayrıntılı haritalanmasını ve paleosismolojik veriler ışığında deprem davranışlarının kapsamlı analizini konu almaktadır. Bursa İli, yoğun nüfus ve sanayi altyapısıyla Türkiye`nin stratejik ekonomik merkezlerinden biridir; dolayısıyla bölgenin deprem riski açısından bütüncül değerlendirilmesi kritik öneme sahiptir. Ulubat Fayı`nın doğu segmentine yönelik paleosismolojik analizler, yaklaşık 1855 yıldır sismik olarak suskun bir dönem geçirdiğini ortaya koymuştur. Bu durum, Bursa İli Nilüfer bölgesinde gelecekte meydana gelebilecek büyük bir depremin potansiyeline işaret etmektedir. Bursa kent merkezinde gerçekleştirilen hendek çalışmaları, Bursa Fayı`nın son 12 bin yılda en az altı yüzey kırığı ürettiğini ve bu depremlerin yaklaşık 2000 yıllık periyotlarla tekrarlandığını ortaya koymuştur. Ayrıca, İnegöl Fayı`nda yürütülen hendek çalışmaları, fay boyunca son 12 bin yılda en az beş yüzey kırığının meydana geldiğini ve son büyük depremin yaklaşık 2500 yıldan daha öncesinde gerçekleştiğini göstermektedir. Elde edilen veriler, Bursa ve İnegöl faylarının eş zamanlı ya da kısa aralıklarla kırılarak birbirini tetikleme potansiyeline sahip olduğunu vurgulamıştır. Bu anlamda, 1855 Bursa depremine bağlı oluşan yüzey kırığının, İnegöl Fayı üzerinde gerilim birikimini tetiklemiş olabileceği değerlendirilmiştir. Bu durum, İnegöl Fayı üzerinde 2500 yıllık sismik suskunluk dönemi ardından her an yüzey kırığı meydana getirebilecek bir deprem (M=6,2-6,9) olma olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bulgular, Bursa ve çevresindeki fayların bölgenin depremselliği açısından kritik bir rol oynadığını ortaya koymakta; özellikle Bursa ve İnegöl faylarının ardışık kırılmalar yoluyla yüksek deprem tehlikesi oluşturduğu gerçeğini güçlendirmektedir. Bu kapsamlı analizler, bölgenin sismotektonik dinamiklerinin daha derinlemesine anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.
Öz: Sunulan bu çalışmanın amacı, Doğu Pontidler ile Doğu Toroslar`ın birbirine en yakınlaştığı bir alanda, bölgenin yapısal evrimini çözümlemektir. Bölgenin başlıca tektonik birlikleri, kuzeyden güneye doğru sıra ile Kelkit Paraotoktonu, Çimendağı Napı, Erzincan Napı ve Munzurdağı Kireçtaşı Birliği`dir. Tektonik birliklerin Jura öncesi temeli, farklı alanlarda heterojen kaya birimlerinden oluşmaktadır. Bölgedeki verilerle, bu birimler arasındaki ilişkiler inceleme alanında kurulamadığından Jura öncesi döneme dair bir model oluşturmak mümkün değildir. Dolayısıyla, inceleme alanı gözetilerek, bölgenin sadece Jura-Kuvaterner aralığındaki tektonik, tektono-stratigrafik ve yapısal evrimi değerlendirilmiştir. Kelkit Göreli Otoktonu ve Çimendağı Napı`nın Jura-erken Kretase sırasında oluşan düzeyleri, Doğu Pontidler`in önce riftleşmesine daha sonra platform türü karbonatların oluşumuna işaret etmektedir. Aynı dönemde Doğu Toroslar`da Munzurdağı Kireçtaşı Birliği de Doğu Toroslar`ın en kuzeyindeki bölümünün pasif kıta kenarının özelliklerini taşımaktadır. Bu dönemde, Kuzey Anadolu Ofiyolit Kuşağı boyunca ise okyanus ortası sırt ve ensimatik yay birlikte aktifti. Dolayısıyla bu dönem; kuzeyde ve güneyde pasif kıta kenarları, arada yer alan okyanusal ortamdaise kuzeyde okyanus ortası sırtı, güneyde ise ensimatik yay ile temsil edilen bir modelle açıklanabilir. Geç Kretase-Paleosen`de tüm veriler gerilme rejiminin tümüyle sıkışma rejimine dönüştüğünü göstermektedir. Bu zaman aralığında, kuzeyde Doğu Pontidler`de ensialik yay-yayönü, Kuzey Anadolu Ofiyolit Kuşağı boyunca ensimatik yayla birlikte yitim karmaşığı oluşmuştur. Güneyde, Doğu Toroslar`da ise giderek derinleşen bir ortamın ürünü olan pelajik karbonatlar çökelmiştir. Bu dönemde kuzeye dalımlı iki farklı yitim zonunun varlığını benimsemek kaçınılmaz görülmektedir. Eosen ve Oligo-Miyosen yaşta olan birimler ise polijenik bir çakıltaşı ile tüm yapısal birimlerin üzerinde açılı uyumsuzlukla yer almaktadır. Bu birimler yoğun bir deformasyonla inceleme alanını tümüyle önce sığ denizel, daha sonra karasal bir ortama dönüştürmüştür. Doğu Pontidlerde Eosen yaşta olan volkanizma da çarpışma sonrası bir evreye işaret etmektedir. Pliyosen-Kuvaterner sırasında akarsu ve gölsel ortamı yansıtan kayalar, daha eski tüm birimlerin üzerinde uyumsuzlukla yer almakta ve yataya yakın katmanlı bir yapı sunmaktadır. Bu uymsuzluk ve Pliyosen öncesi yoğun deformasyon ilişkileri gözetildiğinde, Kuzey Anadolu Fayı`nın (KAF) Pliyosen`den itibaren oluşmaya başladığı, sağ yönlü ve en azından 25 km`lik bir atıma sahip olduğu kabul edilebilir. Buna göre, yıllık atım değeri ise 4,7cm/yıl olabilir.
Öz: Erzincan (Doğu Anadolu) çek-ayır havzasının güneydoğusunda yer alan Gürlevik tufaları, akarsu ortamında gelişmiş karakteristik bir şelale tipi depolanma ürünüdür. Tufalar, üç farklı seviyede basamaklar şeklinde oluşmuştur. Ancak, Gürlevik tufa çökellerinin fasiyes özellikleri ve depolanma sistemi tam olarak bilinememektedir. Bu çalışma, tektonik olarak aktif olan bu havzada tufa çökellerinin gelişimini araştırmayı ve fasiyes değişimlerini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, arazi çalışmaları kapsamında yedi adet ölçülü stratigrafik kesit alınmış ve bu ölçülü stratigrafik kesitlerden litofasiyesler morfolojik özellikleri, mikroskobik ve biyolojik içerikleri temel alınarak tanımlanmış ve yorumlanmıştır. Fasiyes analizlerine göre, altı litofasiyes tanımlanmış ve iki çökelme sistemi (tünektipi/şelale ve baraj-set) belirlenmiştir. Anıtsal bir görünüm sunan bu şelale tufa birikimi, bölgedeki aktif tektonizma (diri faylar) ve iklimsel faktörlerin bir sonucudur. Gürlevik tufaları, doğal sit alanı olup koruma altına alınmıştır. Gerçekleştirilen bu ön çalışma iklim değişikliklerini yüksek hassasiyette kayıt altına alan bu sedimanter kayaçların jeolojik öneminin yanı sıra korunarak gelecek kuşaklara aktarılması hususundaki jeolojik miras potansiyeline de dikkat çekmektedir
Öz: Iğdır Fay Zonu (IFZ) Türkiye`nin en doğu ucunda, Ağrı Dağı`nın yaklaşık 13 km kuzeybatısında yer almaktadır. Kuzeybatıda Küllük köyünden başlayan fay güneydoğuda Kavaktepe köyüne kadar devam etmektedir. Yaklaşık olarak K20°B ile K60°B arasında değişen doğrultulara sahip olan sağ yanal doğrultu atımlı Iğdır Fay Zonu 19 alt geometrik segmentten oluşmaktadır. Fay kontrollü drenaj ağı, ötelenmiş akarsular ve alüvyal, kolüvyal yelpazeler ve başı kesik dereler fayın aktif olduğunu morfoloji üzerinde gösteren belirteçlerdir. Bu çalışmada Küçük Kafkas Tektonik Bloğu içerisinde konumlanan Iğdır Fay Zonu`nun bölge içerisindeki tektonik etkisinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu hedefe bağlı olarak Iğdır Fay Zonu ve yakın civarının hem tarihsel hem de aletsel deprem kataloğu oluşturulmuş ve fay üzerinde morfometrik analizler (yüzey pürüzlülüğü, hipsometrik integral, havza asimetri faktörü, dağ önü kıvrımlılığı, vadi tabanı genişliğinin vadi yüksekliğine oranı) gerçekleştirilmiştir. Fay Zonu üzerinde belirlenen morfotektonik belirteçler ve indis sonuçları IFZ`nin normal bileşene de sahip olduğunu göstermektedir. Birbirine parelel 5 alt kol halinde bulunan IFZ gevşeyen büklüm yapısı sergilemekte ve güneydoğu kısımda Ağrı Dağı açılma çatlağı ile birleşmektedir. Tarihsel dönem depremsellik ve morfometrik indis sonuçlarına bakıldığında çalışma alanının morfolojik olarak genç olduğu, yükselim hızının KB ve GD kesimlerinde yılda 0,5 mm`den fazla olduğu görülmektedir. Iğdır Fay Zonu boyu yapılan indis sonuçları değerlendirildiğinde Iğdır Fay Zonu`nun Ağrı Dağı`na yakın olan güneydoğu ucundaki segmentlerin göreceli olarak daha fazla deformasyon biriktirdiği ve daha fazla yükselme hızına sahip olduğu görülmektedir.
Öz: Karstik platolar genel olarak yoğun şekilde çözünme dolinleri ile kaplıdır ve bu dolinlere ait morfometriközellikler kullanılarak karstik platoların morfotektonik özellikleri belirlenebilmektedir. Bu çalışmada da Engizek Dağı üzerindeki karstik depresyonların dağılımı ve morfometrik özellikleri ile bölgenin morfotektonik gelişimi arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Dağlık saha üzerinde topografya haritaları, Sayısal Yükseklik Modeli (SYM)verileri ve uydu görüntüleri kullanılarak 872 karstik depresyon (dolin ve uvalalar) tespit edilmiştir. Bu depresyonlar, poligonlar çizilerek sayısal verilere dönüştürülmüş ve morfotektonik süreçlerle ilişkileri değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda karstik depresyonların uzun eksen yönelimleriyle yapısal unsurlar arasındaki uyumu belirlemek amacıyla gül diyagramları oluşturulmuştur. Morfometrik analizler sonucunda, Engizek Dağı`ndaki karstik depresyonların ortalama uzunluğu 62 m, genişliği 41 m, kapladıkları yaklaşık yüzey alanı ise 2884 m² olarak belirlenmiştir. Depresyonların ortalama yüksekliği 2.106 m, eğimi ise 12° olarak hesaplanmıştır. Ayrıca, ortalama derinlik değeri 8,3m olarak belirlenmiş ve bu alanda km2 başına ortalama 5 karstik depresyon düşmektedir. Dağın uzanım doğrultusu,KKB-GGD yönlü sıkışmaya uygun olarak DKD-BGB doğrultusundadır. Kütledeki bindirme ve kıvrım sistemleri ile aynı yapısal doğrultulara sahip olan dağın morfotektonik gelişimi, tüm Toroslar`da olduğu gibi karstik süreçleri denetleyen bir yapıya sahiptir. Nitekim, zirve platosunda uzun eksene paralel olarak dağılım gösteren karstik depresyonlar büyük ölçüde tektono-yapısal faktörlerin kontrolünde gelişmiştir. Dağda sıkışma eksenine zıt uzanım sergileyen boyuna çatlaklar ile sıkışma eksenine uygun yönelim gösteren enine çatlaklar gibi süreksizlik yüzeyleri ile karstik depresyonların gelişimi arasındaki ilişki de bu durumu desteklemektedir.